Skip Navigation Links

Sonsuzluğa Yolculuk

1996 model Toyota Corolla arabasına binip, dikiz aynasından geriye baktığında, ardından elindeki kovayla su döken eşini gördü.

Mehmet Güven

Gazete Köşesi   A+a-

 Aniden bir ateş tüm benliğini sarmıştı. İnce yüzlü ela gözlü eşini sanki tekrar görmeyecekmiş gibi bir hisse kapıldı. Her zaman hissettiği aynı duygular, düşünerek önüne baktı. Her gurbete gidişinde karmaşık düşüncelerle evden çıkardı. Kalbi sıkışır, gözleri dolardı. Ama hiç kimseye fark ettirmezdi.
Gittiği yer altı saatlik bir yoldu. Bu sefer daha hazla sürebileceğini hissediyordu. Geri dönmeyi arzuladı. Geri dönüp biricik oğluna sarılıp tekrar tekrar koklamayı, öpmeyi içinden geçirdi. Bu düşünceler içerisinde arabayı durdurmuştu. Uzun bir of çekerek yumruklarını sıktı ve arabanın direksiyonun üzerine indirmişti. Korna bütün sesiyle bağırmıştı. Yanından geçen arabalar şaşkınlıkla “ne oluyor” diye etrafa bakınmışlardı. O acı kornanın sesiyle kendine geldi. Silkelenerek, ya Allah deyip tekrar yoluna koyuldu. “Ne oluyor bana” diye kendi kendine haykırdı. İlk defa içleniyor, tereddütler yaşıyordu.
İlk benzin istasyonda ihtiyaç molası verdi. Lavaboya gidip yüzümü yıkayayım derken, çay ocağına girmişti. Çay ocağında bekleyen şahıs, doğal olmayan halini fark etmişti. Ne istediğini sordu. Soruyu anlamamış, donuk gözlerle boşluğa bakar gibiydi. Oysa her zaman soluklanıp, çay içtiği mekandı. Çaycı tekrar seslendi.” Yahu ne olmuş sana, iyi görünmüyorsun” diye çıkıştı. Gerçekten iyi değildi, silkelenerek “iyiyim, iyiyim” diyerek, boğuk boğuk iki defa tekrar etti. Ardından da “lavaboyu arıyordum da” diye ekledi. Çaycı onunla dalga geçer gibi “arka tarafta, her zaman bıraktığın yerde” dedi.
Yirmi yıldır uğradığı istasyon ona bu sefer yabancı gelmişti. Çorbayı da içememişti, çaycı da çay ücretini almamıştı. Oysa cimrinin tekiydi, ekmek kırıntılarını sandviç niyetine satanlardandı.
İstasyondan çıkarak bir süre yolda ilerledi. Sonra birden yol ona tuhaf gelmeye başladı. Yavaşlayıp yola dikkatlice baktı, ters yöne gittiğini fark etti. Bu duruma çok şaşırmıştı. Çünkü kırk yaşındaydı ve bu yoldan yirmi yıldır gider gelirdi ilk defa böyle bir şey yaşıyordu. Gerçekten yaşadıkları çok tuhaftı. Arabayı kenara çekti, düşünmeye başladı. Kendinde olmadığını anladı. Ellini sıkışan kalbinin üzerine götürdü, biraz ovdu mesaj yaptı. Sonra su içti, içine derin bir nefes çekti. Gittiği yere vardığında hemen bir kardiyolog uzmanına görünmeye karar verdi. Sanki sorunu çözmüş edasıyla rahatlamıştı. Tekrar, ya Allah deyip arabanın yönünü gittiği istikamete doğru çevirip umutla sürdü.
Arkadaşları tarafından beğenilen ve sevilen bir şahıstı. Onu çok iyi karşıladılar. Hoş sohbetten sonra odasına çekildi. Yolculuğun vermiş olduğu yorgunlukla derin bir uykuya daldı. Rüyasında göz yaşlarıyla kendisine sarılmış bir şekilde karısını ve çocuklarını gördü, “gitme baba” diye bağırıyorlardı. Terler içerisinde telaşla uyandı. Komodinin üzerindeki peçeteyle terini sildi. Tekrar kendi kendine düşünmeye başladı. “Bu sefer son dedi”, toparlanıp en kısa zamanda dönmeye karar verdi. Yine bu kararı verdiğine sevinmişti.
Her sabah kalktığı saate uyanıp oturdu. Pencereden dışarıya şöyle bir göz gezdirdi, işe başlamak için ne güzel bir gün diye düşündü. Arkadaşlarıyla bir şeyler atıştırıp arabalara yöneldiler. Kendisi arabanın direksiyonuna çıktı .
Arkadaşlarından biride yanına oturdu. Motoru çalıştırdı tam o esnada kalbinde tekrardan bir sıkışma hissetti. Ellini göğsüne götürmeden arabanın direksiyonu üzerine yığıldı ve öylece kaldı. Sonsuzluğa doğru yol almaya başladı.
Gurbet özlemi yaşayan tüm ailelerin hatıratlarına.
Sevgili Bülent GÖKPINAR’A ithafen…
SOSYOLOG: MEHMET GÜVEN
 
Diğer tüm yazıları için buraya tıklayın!
Adınız
:
Mail
:
Mesajınız
:
Bu içeriğe ilk siz yorum yapın!
yazar'ın diğer yazıları
makale kategorileri
 
öne çıkanlar
deneme bonusu güncel giriş supertotobet