Skip Navigation Links
Enerjisa-Toroslar

Bencilleşenlerden Misiniz?

Şu sıralar insanların akın ettiği bencillik diyarından haberdarsınız sanırım.

seda ağçam

Gazete Köşesi   A+a-

seda ağçamseda ağçam 
seda@8gunhabercom
Kişiye sağladığı yüksek dozdaki kibirle gönülleri fethetmeye devam ediyor. Sürekli artan taleple baş döndürücü olan bu yer insanlara kendilerine dev aynasında bakma fırsatı sunsa da, insanın bir avuç toprağa dönüşeceği gerçeğini öğrenmesiyle beraber bedelini ağır ödeyeceği bu diyarın kapısının önünden bile geçmek istemeyecektir.
 
Kafanızı şöyle bir çevirin ve kendinize şu soruyu sorun lütfen benim bu dünyaya geliş amacım nedir diye? Biliyorum çoğunuz için soru klasik olup can sıkıcı olsa da bu soruyu içselleştirip bir şeyler için mücadele edenlerin sayesinde bulunduğunuz konumdasınız unutmayın.
 
Yıllardır size dayatıldığı gibi yediniz, içtiniz, evlendiniz, çoluk çocuğa karıştınız ve öldünüz. Peki, gerçek anlamda ne yaptınız diye sorsam ne cevap verirdiniz? Eminim çoğunluk herkes gibi yaşadığını sanıp aslında ölümü koluna bilezik gibi taktığının farkında bile olmadan geçiştirilen cevaplar verecektir. Naçizane düşüncelerimi aktarmak istiyorum o halde. Kendimizi çok seviyoruz ve bu sevgi öylesine yer etmiş ki kalbimizde şahsımız dışında başka insanların yaşadığını unutuyoruz çoğu zaman. Her şeyin en güzeli bizim olsun diye kendimizi yiyip bitirirken sarf ettiğimiz eforu özelden çok genele harcasaydık emin olun bu dünya şu an şikâyet ettiğimiz yer olmaktan ziyade yaşanılası bir yer olurdu.
 
Nedir bizi sürekli bencilliğin girdabına çeken durum? Neden sürekli kendimiz için istediğimizi bir başkası için de istemek bizlere ağır geliyor? Niçin bencilliğin merkezinde yaşamaktan bu kadar keyif alıyoruz? Cevap çok basit kibirliyiz de ondan. Hani bu popüler kültürün bize pompalamış olduğu en’ kelimesi var ya işte bizim de onunla başlayan cümlelerde adımız geçsin diye oluyor bu olanlar. Uzaklara gitmeye gerek yok hayatınızda sürekli anlaşılmak isteyenler, mutlu edilmek isteyenler, alttan alınmak isteyenler, pohpohlanmak isteyenler yok mu elbette var. Sürüsüne bereket her birinin burnu Kaf dağındadır. Küçük dağları ben yarattım havalarındalar ama ibrenin ucu kendilerine döndü mü maalesef onların almak istediklerini vermek şöyle dursun düşündüğünü bile sanmıyorum.
 
Sorsan bu tipler için hayat hep onlarla uğraşır. Dünyada başka iş yokmuş gibi sürekli gönüllerinin eğlenmesini isterler. Varsa yoksa kendileri fakat diğerleri bunlara sorulunca aman canım onlar başlarının çarelerine bakarlar sözlerini duyarsınız. İşte sizlere tipik bencil insanların özelliklerinden bahsettim. Bu şahıslar hayat enerjinizi sömürür, sizi kullanma kılavuzu gibi görürler. Alttan aldığınız sürece iyi insan değil, enayi olarak etiketlerler. Hani derler ya ölçülü sevin diye bu bencilzadeler bunu çaba gösterdiğiniz ölçü olarak değerlendirip öyle severler. Ne zaman ki buyurdukları işleri yapmazsınız işte o zaman sizi tek kalemde silerler. İnsanın insandan başka düşmanı yoktur azizim. İşte insana en büyük düşman yine kendisini kendi olmaktan çıkaran bencillik duygusudur. Çünkü dünyada her varlığın sebebi başka bir varlığa hizmet etmektir. Unuttuğumuz en büyük özveri buydu. Size korkunç gelebilir ama sizin bu dünyadaki varoluş sebebiniz tamamen bir başkası veya başkaları için hizmettir. Hiç kendi meyvesini yiyen armut ağacı gördünüz mü? Bundan yola çıkarak şu genellemeyi yapabiliriz. İnsan aldığı kadar değil kendinden verebildiği kadar insandır. Ve dünyayı kurtaracak olan buna inananlar olacaktır. Çünkü inanmak sorumluluk gerektirir ve sorumluluk alanlar hayatı güzelleştirmek adına çirkinleşmeyenlerdir. Size bununla ilgili bir hikâye aktarayım:
 
Dervişe bir gün sormuşlar: Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır? Size farkı gösteriyim deyip, önce sevgiyi dilden kalbine indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi sofrada yerlerini almışlar. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar. Derviş şöyle bir şart koymuş: Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz. Peki deyip çorbalarını içmeyi denemişler. Fakat kaşıklar uzun geldiğinden sıcak çorbayı döküp saçmaktan hem kendilerini yakmışlar hem de ağızlarına bir damla bile götürememişler. En sonunda bakmışlar olacak gibi değil sofradan aç kalkmışlar. Daha sonra derviş, bu defa sevgiyi gerçekten bilenleri yemeğe çağırmış. Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen insanlar gelmiş, sofraya oturmuş. Onlara da aynı şartı dile getirmiş. Her biri uzun kaşığını çorbaya daldırmış, sonra karşısındaki kardeşine uzatarak çorbalarını içmişler Böylece her biri diğerini doyurmuş ve sofradan afiyetle şükrederek kalkmışlar. Derviş sevgiyi gerçekten yaşayanların farkını soranlara; İşte! Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır. Ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır. Şüphesiz şunu da unutmayın.
 
Hayat pazarında her zaman alan değil veren kazançlıdır. Sanırım bu hikâye ne anlatmak istediğimi özetlemiş oldu. Bir kez daha çağımızın hastalığı olan bencilliğin temelinde yatan sebebe nokta atışı yapan Nietzche’ ye şapka çıkartmamak elde değil. Biz aslında karşımızdaki insanı sevmiyoruz. Onun bizde yarattığı duyguyu heyecanı hissi seviyoruz. Sevgiyi değil sevilmeyi seviyoruz. İşte, insan bu kadar bencil. Kendinden başkasını düşünmemek insan ırkının en büyük lanetidir. (W. E. Gladstone) Lütfen bu lanete ortak olmayın. Bu dünyada kendi rahatını düşünmek yerine bireysel faydacılığı evrensel faydacılığa dönüştürmüş nice büyük insan var. Büyük diyorum çünkü onlar kendilerini yenmiş insanlardır. Bencil olarak kendi paranızla heykelinizi dikebilirsiniz. Fakat mütevazı olup canla başla çalışırsanız sizi sevenler heykelinizi dikerler. Kalın sağlıcakla…
 
 
Diğer tüm yazıları için buraya tıklayın!
Adınız
:
Mail
:
Mesajınız
:
Bu içeriğe ilk siz yorum yapın!
makale kategorileri
öne çıkanlar
deneme bonusu güncel giriş